Seninle dost olmak isteyenle dost olmalısın

Bulgaristan’ın Türkiye’deki göçmen lobisini kullanamadığını söyleyen film yapımcısı Adela Peeva, “Babam bana Türklerle Bulgarlar arasında fark olmadığı fikrini daha küçük yaşta aşıladı.” diyor. Sanatçının bir yıl önce çektiği Türk’lerin sorunları, Türkiye’ye göçmeleri, orada yaşamlarını anlatan “İstenmeyenler” adlı film dünyanın dört bir yanında düzenlenen festivallerde ödüller kazanıyor. Şu anda da azınlıklar hakkında başka filmler hazırlamaya devam ediyor.
– Sizce ülkemizde Türk lerle Bulgarlar arasındaki dostluk ne anlam taşır?
Belki Türk Bulgar dostluğu için konuşacak en uygun kişi ben değilim. Çünkü ben göç olayları için film yaptım. Bu filmi uzun zaman içerisinde yaptım ve birçok Türkle dost oldum.
Böyle bir “Türk Bulgar dostluğu” denen soruya ne gerek var ki? İki kişi arasında dostluk ancak onlar isterlerse, anlaşırlarsa olabilir. Ben seninle çok yakın dost olabilirim ama yanında oturan Ahmet’le olamam. Türk olduğu için değil, yalnız onun da anlaşamadığım İvan gibi olması beni etkiler, onunla anlaşamam. Dünyaya bakış açılarımız farklı, birbirimizi beğenmiyoruz. Yani mesele iki tarafın birbirini anlama çabası göstermesinde.
– Fakat, genel olarak sanki Bulgarlar bizim dostluğumuzu istemiyorlar.

Zurna

Üflemeli bir Türk Halk çalgısıdır. Sesinin gürlüğü nedeniyle daha çok açık alanlarda; köy düğünlerinde, asker uğurlamada, spor faaliyetlerinde, halk oyunlarında ve benzeri törenlerde çalınmıştır. Osmanlı döneminde mehter takımının birincil melodi çalgısı olmuştur. Orta oyununda da kullanıldığı bilinmektedir. Daha çok davul eşlikli çalınmaktadır. Entenasyonun sağlanmasındaki güçlük ve ses hacminin çokluğu nedeniyle çalgı topluluklarında kullanılmaktadır. Ancak son yıllarda bazı halk müziği çalgı topluluklarında kullanıldığı görülmektedir. Yaklaşık iki oktavlık ses mesafesi olan zurnanın üstte yedi, altta bir olmak üzere sekiz tane melodi perdesi bulunmaktadır. Arka tarafındaki perde, ön tarafındaki kamış kısmına doğru ilk iki perdenin arasına gelecek şekildedir. Perdeler yaklaşık 6-8 mm. çapında daire biçimindedir.
Boyu 30 ile 60 cm. arasında değişmekte olup melodi perdelerinin bittiği kısımdan itibaren huni biçiminde genişlemektedir. Bu kısma kalak adı verilmektedir. Üflenen kısmında ucuna kamış takılan ince boru şeklinde bir mil vardır. Bu mile Metem adı verilmektedir. Ayrıca nefes alma tekniğini kolaylaştırmak için ortası delik daire biçiminde bir parça metem üzerine geçilir. Bu parçaya Avurtluk adı verilmektedir. Ağız içi boşluğuna biriktirilen hava kamıştan üflenirken burundan aynı anda nefes alınarak kesintisiz çalma tekniği zurna çalımında en çok kullanılan tekniktir. Melodi perdelerinin dışında, kalak kısmı üzerinde yedi tane delik vardır ki bu delikler melodi perdelerinden daha küçük çaptadır. Bu deliklere şeytan deliği veya cin deliği adları verilmektedir.
Bu delikler çalgıcının ses buluşuna göre balmumu veya benzeri maddelerle kapatılabilmektedir. 60 cm. ile 30 cm. arasında değişik ebatlarda olduğunu belirttiğimiz bu çalgıyı ses rengine göre; Kaba Zurna, Orta Kaba Zurna ve Cura Zurna (Zil Zurna) olmak üzere üç çeşittir. Genellikle erik, kayısı, şimşir, ceviz vb. ağaçlarından yapılmaktadır.

Tulum

Üflemeli bir Türk Halk çalgısıdır. Deri kısmı, Nav ve Ağızlık olmak üzere üç kısımdan oluşmaktadır. Deri kısmına hava depolanır ve koltuk altından bastırılarak Nav kısmına hava gitmesi sağlanır. Nav kısmı ise Melodi Çalınan kısmıdır. Analık ve Dillik adı verilen iki kısımdan oluşmaktadır. Ağızlık kısmı ise tulumun deri kısmına hava göndermeye yarayan bölümdür.
Tulum yurdumuzda Trabzon, Rize, Erzurum, Kars’ta, Kuzey ve Doğu Anadolu Bölgesinde ve Trakya bölgesinde kullanılmaktadır. Genellikle kuzu ve oğlak derisinden yapılan tuluma Trakya’da Gayda adı verilmektedir.

GELENEKSEL GİYİM – KUŞAM

Giyim insanın varoluşuyla, öncelikle doğa koşullarından korunmak amacıyla ortaya çıkmış bir olgudur. Geçmişten günümüze çeşitli doğal, toplumsal, etik değerlerin etkisiyle biçim değişiklikleri göstererek bugüne kadar ulaşmıştır.
Ancak zamanla biçim farklılıkları gözlenmiştir. Bu çeşitlilikler, ait olduğu toplumun folklorik, sosyo-ekonomik yapısı, yaşanılan coğrafya, kullanılan malzeme, iklim gibi nedenlerle oluşmuştur.
Dünya uygarlığının çok önceki devirlerinde arkaik insanın kendi toplumunda, ait olduğu kabilede sosyal statüsünü belirleyen ve giymek zorunda olduğu giyimi vardır. Aslında bu bir zorunluluktan çok geleneğin insanlara sunmuş olduğu bir yaşam biçimi anlayışıdır. Bu durum sadece üste giyilenler olarak kalmamış, baş süslemelerine de yansımıştır.
Geleneksel öğeler içeren bir giyim-kuşam örneği bize, ait olduğu toplulukla ilgili pek çok bilgi sunabilir. Toplumların yerleşik ya da konar-göçer olup olmadıkları, hangi tarihi olayları yaşadıkları ve etnolojik kökenleri konusunda bilgi verirler. Örneğin bir Türkmen ya da Yörük köyüne gidildiğinde kimin sözlü, kimin nişanlı, kimin dul olduğu başlığından, giydiği renklerden anlaşılır.

Halil Mutlu 2008 Pekin’de halteri bırakıyor

Halil Mutlu, Pekin’de aklanıp, tuzakçıları açıklayacağını söyledi.
Yeni Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu milli halterci Halil Mutlu, Pekin Olimpiyatları’nda şampiyon olup üzerindeki lekeyi temizleyeceğini ve sporu bırakacağını söyledi. Mutlu,  “Pekin’de şampiyon olduğumda aklanmış olacağım ve  bana oyun oynayanların isimlerini açıklayacağım. Cebimden çıkan o lanet şeyin cebime nasıl ve ne şekilde girdiğini şu anda söyleyemiyorum. O gün hesap sorma günüm olacak” dedi.
‘KARABULUT GİBİ ÇOKTÜ’
Şampiyon sporcu, 10 yaşından beri halterle uğraştığını belirterek, “Bütün emeğimi bu spora harcadım. Annemden, babamdan, ailemden ve sevdiklerimden hep uzak kaldım. Evliliğimi bile 32 yaşında yaptım. Ben her şeyimi haltere adadım. 1991’den 2005’e kadar tertemiz bir kariyerim vardı. Bu süre içerisinde 1 veya 2 yenilmişliğim var. Bu doping cezası kariyerimin üzerine kara bulut gibi çöktü” dedi.

MUAMMER KETENCOĞLU

MUAMMER KETENCOĞLU ile söyleşi
Balkan müziğini yorumlayan ve arşiv oluşturan Muammer Ketencoğlu, “Dünyanın pekçok yöresinden özellikle Balkanlar’dan türlü renkleri topladıklarımı kendi olanak ve sınırlarım çerçevesinde insanoğluyla paylaşmaya çalışıyorum” diyor. Gözleri görmeyen Ketencoğlu müziğin dilini en etkili barış mesajı olarak tanımlıyor.
Yeryüzünün renkleri
Muammer Ketencoğlu, 1986 yılına kadar popüler müzikle uğraştı. 1983 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde başladığı eğitim sırasında değişik ülkelerin halk müziğine ilgi duydu. Başlangıçta Çağdaş Yunan Müziği (laika) ve Rebetika ile başlayan bu ilgi, yıllar içinde genişleyerek Balkan müziği ağırlıklı bir temele dayandı. Özellikle 1989’dan sonra folklor araştırmaları üzerine yoğunlaştı. Akademik nitelikli olmaktan çok, dikkatli bir araştırmacı duyarlılığıyla yürüttüğü bu çalışmalarla hem kendi repertuvarını zenginleştirdi, hem de dünyanın dört bir yanından müzik ve belge içeren çok kapsamlı bir arşiv yarattı.
Eski ve yeni Rumca şarkılardan oluşan ilk albümü, “Sevdalı Kıyılar” (Latremmena Akroyalia). 1993 yılında, hazırladığı iki Rebetika seçkisi ise 1994 ve 1996 yıllarında yayınlandı. Ayrıca köklerini geleneksel Doğu Avrupa Yahudi müziğinden alan “Klezmer Müziğinin Öncüleri” başlıklı seçkisi 1995’te ulaştı dinleyicilerine. Halen Kalan Müzik’in yapımını üstlendiği “Halklardan Ezgiler” kaset dizisinin sorumluluğunu yürütüyor. Çoğunlukla, Ketencoğlu seçmelerinden oluşan dizi, belli bir ülke veya bölgenin geleneksel müziğini tanıtmayı amaçlıyor. Muammer Ketencoğlu, 1993 yılından bu yana Hür FM, Mavi Radyo gibi birçok özel radyoda çalıştı. Şu anda Çarşamba günleri Açık Radyo’da 13.30’te başlayan “Tuna’nın Beri Yanı” programında Balkan müziği sunuyor.
Müziğin alabildiğine ticarileştiği günümüzde, müzisyenin seçtiği türün, öncelikle kendi zihinsel beklentilerine denk düşmesi gerektiğine inanan Muammer Ketencoğlu’nun, her zaman severek yorumladığı müzik, Yunan ve Balkan Müziği. 1993’ten başlayarak “Yeryüzünün Yedi Rengi” adıyla, birçok müzisyeni bir araya getiren ve her yıl yeni bir repertuvarla yinelenen, konserler düzenleyen Muammer Ketencoğlu ile Balkan müziği üzerine konuştuk:
Balkan müziği diye bir kavramdan söz edebilir miyiz?

TUNA ÖTENEL

Tuna Ötenel, 1947 yılında Bulgar göçmeni Ahmetoğlu Cevdet Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Cevdet Bey çok yönlü bir müzisyendi, hatta keman çalarken kuş sesleri çıkarttığı için ona Ötenel soyadı verilmişti. Adeta müziğin içine doğan oğul Ötenel ise, ismini Bulgaristan’dan Türkiye’ye uzanan Tuna nehrinden aldı.
Küçük yaşlarda babasından piyano dersleri alarak müziğe başlayan Tuna Ötenel, 5 yaşında babasının yemek ve dans müzikleri yapan orkestrasına eşlik etmeye başlamıştı bile. Yalnızca piyano değil, çeşitli vurmalı çalgılar ve boyu yetişmediği için ayakta davul çalan Ötenel için bu yıllar, tam bir çekirdekten yetişme dönemi oldu.
Ötenel daha ilkokulu bitirmeden girdiği Ankara Devlet Konservatuarı sınavını, öğretmenleri yeteneğine hayran bırakarak kazandı. Arkadaşları, dinlediği melodiyi hemen ezberleyen Ötenel’e ‘şeytan kulak’ adını takmakta gecikmediler. Konservatuarda Ferhunde ve Ulvi Cemal Erkin’in öğrencisi olan Ötenel, zamanla o yıllarda yanına yaklaşılması kesinlikle yasak olan bir müziğe, caza ilgi duymaya başladı ve ne yazık ki bunun bedelini, bütün notları iyi olduğu halde okuldan uzaklaştırılarak ödedi.

Sibel Gürsoy

Bulgaristan doğumlu Sibel Gürsoy, dört yıl süren müzik eğitiminin ardından iki yıl Pasaporte Latina Grubu’nun vokalistliğini yaptı.
Bilgi Üniversitesi Caz Konservatuvarı’nda eğitim gören Gürsoy, bir süre önce ‘Gündüz Gece’ albümüyle de müzik piyasasına giriş yaptı. Gürsoy, geçenlerde ‘Beni Düşün’ adlı parçasına Etiler Deep Club’ta klip çekti. Klibin yönetmenliğini ise Hakan Yonat yaptı.

Elvan Abeylegesse’ye antrenör şoku…

Rekortmen atlet Elvan Abeylegesse’nin antrenörü Ertan Hatipoğlu’nun, ENKA Spor Kulübü’ndeki görevine son verildi. 2004 Atina Olimpiyat Oyunları’nda hayal kırıklığı yarattıktan sonra ilk büyük şampiyonası olan Göteborg’daki Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda da sakatlığı nedeniyle bekleneni veremeyen Elvan’ın kötü derecelerinin faturası, antrenör Hatipoğlu’na kesildi.
Kulüp yöneticisi eski milli atlet Ekrem Ay, Hatipoğlu ile yollarını ayırdıklarını ve yabancı bir antrenör arayışına başladıklarını söyledi.
ELVAN’I İKNA
Milli atletin, haberi öğrendikten sonra büyük şaşkınlık yaşadığı ve kulüp yetkilileri ile görüşerek, Hatipoğlu’ndan memnun olduğunu ifade ettiği bildirildi.
Abeylegesse’nin, kulüp yetkilileri ile görüşmesinde, maaşına zam, yıllardır kaldığı misafirhaneden eve çıkmasının sağlanması ve Etiyopya’daki nişanlısının Türkiye’ye getirilmesi konularının gündeme geldiği ve ikna çabalarında etkili olunduğu öğrenildi.

Neriman kavgası

Eczacıbaşı, voleybolcusunun bonservisini Rus takımı Uralochka’ya vermeyince babası rest çekti ve kızını Rusya’da Bulgar pasaportuyla oynatacağını söyledi.
ECZACIBAŞI, 3 aydır Rusya’nın Uralochka takımının antrenmanlarına çıkan voleybolcusu Neriman Özsoy’un lisansını bu kulübe vermeyince, babası Nejat Özsoy, “Kızımı ben de Bulgar pasaportu ile Rus takımında oynatacağım” diyerek rest çekti. Eczacıbaşı alt yapısından yetişen kızını bu sezon Rusların ünlü takımından gelen teklif üzerine Uralochka’ya gönderdiğini belirten baba Nejat Özsoy, şöyle konuştu:
Dönüş garantisi verdik
“Kızım Neriman’ı çok sporcuya nasip olmayacak teklif üzerine Rusya’ya gönderdim. Orada başta Karpol olmak üzere dünyanın en iyi antrenörleri ile çalışıyor. Bonservisi vermemekte direnen Eczacıbaşı’na son olarak götürdüğüm teklifte, Neriman’a sadece 5 aylığına izin vermelerini, Rusya Ligi’nin bitiminde ise yeniden yetiştiği kulüp olarak kendilerine dönmesini garanti edip sözleşme yapılmasını önerdim. Ancak Eczacıbaşı, dönüş garantisi ile 5 aylığına da olsa Neriman’a izin vermemekte ısrar ediyor.”